8 Ağustos 2014 Cuma

DEFTERİMDEN İLGİNÇ TARİH NOTLARI -14



                                          Esir  ticareti
Esir ticaretinin  tarihi epey eskidir. Esirler  yabancı ülkelerin  kıyı şehirlerine yapılan baskınlar ile toplanan genç kişiler ile denizlerde korsanlar tarafından yakalanan gemicilerden oluşurdu.Yunan’lı tarihçiler  İÖ 400 ‘lü yıllarda Atina’da her ayın ilk günü esir pazarı kurulduğundan bahseder. Burada bir kürsü üzerine neredeyse çıplak olarak çıkartılan esirler açık arttırmayla satışa sunulurdu. Bu pazarlarda genç kızların fiyatı diğerlerine göre daha fazlaydı.Amerika’nın keşfinden sonra işçi ihtiyacı artınca Afrika’dan getirilen zenci esirler yüksek fiyatlarla alıcı buldular. Osmanlı İmparatorluğunda esir ticareti önemli bir işti. Genellikle Balkanlar ve Akdeniz kıyılarından getirilen esirler serbestçe  satılırdı. Bunların bazılarının zaman içerisinde   sarayda yüksek görevlere yükseldikleri de  biliniyor. Osmanlı’da esir toplama işini akıncıların işiydi.  Akıncılar ordu dışında yapılanan gönüllülerin oluşturduğu hafif  süvari birlikleriydi. Akdeniz kıyılarında esir toplama görevi ise donanmada görev yapan subaylara aitti.
İstanbul’daki en önemli esir pazarı Çarşıkapı civarında bulunuyordu. Satışların kurallara  göre yapılmasını ‘esirciler şeyhi’  kontrol ederdi.   İstanbul’daki esir pazarları 1874 yılında kapatıldı. Gizli gizli devam eden  bu ticaret ise 1909 yılında tamamen ortadan kaldırıldı.

                                     Eski Türk savaş gemileri
Osmanlı Döneminde Türk savaş gemileri İstanbul ve Çanakkale’de bulunan büyük tersanelerde yapılırdı. Buraları  o zamanlar dünyanın en büyük gemi yapım yerleri  arasında ilk sıralarda yer alırlardı. Yabancı devletlerin ısmarladığı savaş  ve nakliye  buralarda  imal edilip,yüksek fiyatlarla alıcı bulurdu.1488 de yapılan amirallik gemisi o çağlarda görülmemiş büyüklükte bir gemi olup,uzunluğu 54 metre,genişliği ise 21 metreydi. 16.yy da daha büyükleri de yapıldı. Baştarda denilen bu  büyük savaş gemilerinde 2000 tayfa ve forsa çalışırdı.1710 yılından itibaren yapılan yelkenli kalyonlar ise 5 katlıydı ve içine 3300 kişi alıyordu.110 adet topu ile muhteşem görüntüleri vardı.Savaş gemilerinin dışında ticari gemilere de önem verilirdi. 17.yy da İstanbul limanına bağlı ticaret gemilerinin sayısı 2600’dü. Bu gemilerde 30000 kişi çalışıyordu.

                               İstanbul Boğazının donması
İstanbul’da Haliç’in tarih boyunca  sık sık, hatta cumhuriyet döneminde bile  donduğu biliniyor.  Fakat İstanbul Boğazının donması o kadar sık gerçekleşmedi.  En son 9 şubat 1621’de  Sultan II.Osman ( Genç Osman ) devrinde olmuştu. Boğaz tamamen donduğundan Üsküdar’dan karşı tarafa yürüyerek geçildi. İstanbul limanına gemiler yanaşamadığından şehirde geçici bir kıtlık oluşunca, başta ekmek olmak üzere tüm yiyecek fiyatları aşırı  artmıştı. O devirlerde boğazın donmasının   Sultan II. Osman’a uğursuzluk getirdiğine inanılmıştı.

                                                Fes
Fes ilk defa Afrika’nın Kuzey batısında bulunan Fas şehrinde giyilmeye başlandı.Kısa bir süre sonra da Osmanlı Devletinin son yüzyılı içerisinde her yerinde hatta  resmi dairelerde dahi  kullanıldı.Fes’in askeri bir zorunluluk olarak kullanılması gerektiği hakkındaki kanun  1827 yılında kabul edildi. Cumhuriyet devrinde 1925 yılında çıkartılan bir yasa ile fes giyilmesi resmen yasak edilir. Türk denizcileri 1827 yılında İstanbul’ a gelirken Tunus’tan  kırmızı renkli fes almışlardı. İstanbul’ a geldiklerinde  bu fesleri giyerek dolaşmaya başladılar. Padişah II.Mahmut bir Cuma namazı sırasında kendisine eşlik eden bu  askerleri görünce başlarındaki fes çok hoşuna gitti. Bundan  sonra tüm ordu mensuplarının fes takmalarını isteyerek bunu resmi bir bildiri olarak yayınladı. Daha sonra kullanım alanı genişleyerek tüm devlet görevlilerine fes kullanma mecburiyeti getirilir. Ordunun fes ihtiyacını karşılamak amacıyla 1836 yılında İstanbul’da bir feshane açıldı. Burada 1848 ile 1850 yılları arasında 400.000 adet fes imal edildiği biliniyor.

                                     Kovulan hekimler
Tarım ve gıda bakanlarından olan Tekirdağlı Ahmet Ağa’nın kolundaki yaranın tedavisi için o dönemin çok  tanınan biri Macar diğeri İtalyan iki doktorun tedavisi altına girdi. Bu hekimler devrin bakanını tedavi ederken ölümüne sebep olunca bir daha geri alınmamak üzere Osmanlı toprakları dışarısına çıkartıldı.

                            Türklere esir düşen Fransa Kralı 
Fransa Kralı  St.Louis  ağır bir hastalığa yakalanır. Koyu bir hristiyan olan kral  iyileşirse bundan sonraki yaşamını Hz. İsa’nın doğup büyüdüğü şehir olan Kudüs’ü Müslümanlardan almaya adayacağına karar verir. Kısa bir süre sonrada iyileşince Papa’nın da yoğun desteğini alarak 7. Haçlı seferini düzenler.Uzun bir hazırlık aşamasından  sonra 50000 asker,120 büyük, 1500 küçük gemiyi bu sefer hazır hale getirdi.Kralın  eşi ve üç kardeşi  bu sefere katılmaya  karar verirler.Donanma 1248 senesinin 1 ağustos günü Akdeniz’e açılır.Mısır civarında Türk ordusuyla karşılaşan haçlı ordusu büyük kayıplar vermeye başlayınca  sahilde duran gemilere binen haçlı askerleri kıyıda kalan arkadaşlarını hatta kralı bile almadan hızla savaş alanından uzaklaştılar. Kıyıda az adamıyla kalan kral bir müddet savaştıktan sonra Türklere esir olmaktan kurtulamadı. Toplam 30000 haçlı bu sefer sırasında öldü.         

                                         Pazar  kayıkları
Yeniçeri ocağının kaldırılması sırasında İstanbul ve civarında ne kadar hamal ve kayıkçı varsa yeni bir isyan hareketini önlemek için memleketlerine geri gönderildi.  Bu durum boğazda kayıklarla yapılan nakliye ve insan taşımacılığı sektöründe  aksaklıklara neden olur.  Bunu gidermek amacıyla  vakıflar idaresi dokuz adet büyük kayık yaptırılarak  halkın hizmetine verdi. Pazarcıların mal taşımak için kullandıkları kayıklara benzediğinden bunlara halk arasında Pazar kayıkları ismi verilmişti.

                                   Bostancıbaşı  Defteri
Osmanlı Padişahları Saltanat kayıklarıyla sık sık boğazda gezinti yaparlardı. Bu kayığın içerisinde saray mahiyetindeki park ve bahçelerden sorumlu olan Bostancıbaşı’da bulunurdu. Padişah  boğazdaki yalıların ve diğer binaların kimlere ait olduğunu merak ettiğinde bostancıbaşı’na sorar. oda bildiği kadarıyla açıklama yapardı. Fakat gün geçtikçe boğazdaki yapılar  çoğalınca   bunların  aklında tutulması  imkansız bir hale geldi. Bunun üzerine boğazdaki ve Haliç’teki tüm binalar bir deftere kaydedilmeye başlandı. Buna   Bostancıbaşı Defteri ismi verildi. Padişah saltanat kayığı ile gezerken bu defter  bostancıbaşının  önünde açık olarak bulunur, binalar geçildikçe sayfaları çevrilirdi. Böylece padişah tarafından bir soru yöneltilirse kısa sürede  yanıt verme olanağı sağlardı.
                  
                                            Katip Çelebi
1609-1658 yılları arasında yaşamış değerli bir ilim ve fikir adamıdır. İstanbul’da doğdu. Tüm yaşantısı kitap okumak ve ilmi araştırmalar ile geçti. Devlet büyüklerinin çocuklarına özel dersler vererek geçimini sağlamasına rağmen kazandığı  paralarının çoğunu  yeni kitaplar almak için tüketirdi. Tarih, coğrafya, maliye,askerlik ve denizcilik en çok ilgilendiği konulardı. Çeşitli alanlarda yazdığı eserler Latince, İngilizce,Fransızca gibi dillere çevrilmiş ve çok ilgi görmüştü.Başlıca eserleri şunlardı
Keşfu’z Zunun : 20 yıl çalışarak oluşturduğu bu dev eser , 10000 İslam yazarının 14500 eseri incelenerek hazırlanmış 7 ciltlik bir çalışmadır.
Cihan Nüma : Devrin en büyük coğrafya kitabıdır. Yabancı ülkelerde defalarca basılmıştı.
Fezleke : 2 cilt halinde hazırlanmış Osmanlı Tarihidir.
Tuhfeltul  Kibar : Türk ve Osmanlı denizcilik kitabıdır.
Takvimut Teravit : Kronolojik olarak hazırlanmış dünya tarihidir.
Kaanun Name : Bazı devlet kanunlarını topladığı bir eserdir.

                                Ayı  besleme  modası
Roma İmparatorlarından Karen devrinde ayı besleme modası çıkınca herkes evinde ayı beslemeye başlamıştı. Bu devirde yaşamış olan papaz Birinci Valentinin’de  iki adet ayısı vardı. Et obur olan bu ayıları bir söylentiye göre  insan eti vererek  beslerdi. Ayıları sürekli gözlem altında tutabilmek için  kafeslerini  kendi yatak odasının içine almış,   bakımları  için ise bir çok bakıcıyı  görevlendirmişti.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder