7 Ağustos 2014 Perşembe

DEFTERİMDEN İLGİNÇ TARİH NOTLARI - 4



                                   Denizin altı için ilk girişim
 Makedonya kralı Büyük İskender  denizlerin dibinde neler  bulunduğunu her zaman  merak ederdi. Bir gün  devrin bilim adamların toplayıp   onlara denizin içerisinde  neler olduğunu gösterecek bir  alet  yapmalarını ister. Uzun uğraşılar sonucunda  suyun basıncına dayanıklı ,içine su sızdırmayan   bir deniz aracı  imal ederler. Denemeler başarılı olunca,  içerisine insan koyup denize  indirilir. Bununla denizin altını ve içini gören kişi  gördüklerini   krala anlatırdı. Büyük İskender’in çok hoşuna giden bu deneme daha sonra sık sık tekrarlanarak denizlerin  sırrı çözülmeye çalışılırdı. Denizin içerisinde  rahatça hareket eden bu tekne  daha sonraları denizaltılara bir esin kaynağı olmuştur.

                           Türk   Gazeteciliğin  başlangıcı
Türk gazeteciliğin başlangıç tarihi  11 kasım  1831 olarak kabul edilir. Bu  devlet eliyle kurulan bir gazete olan Takvimi Vakayi’nin ilk sayısının çıkış günüdür. Bundan önce azınlıklar kendi dillerinde günlük, haftalık ve aylık pek çok gazete ve dergi çıkartmalarına karşın bunlar Türkçe  değildi.
Takvimi  Vakayi Türkçe’ nin yanı sıra Ermeni,Sırp,Rumca ve Arapça olarakta yayınlanırdı. İlk sayısında bahsedilen konular şunlardı. Sultan II.Mahmut’un Çanakkale  gezisi,Kurtuluş semtindeki yangın, Şehzade Mecit’in derslerine  başladığı için yapılan tören,Bakırköy’deki baruthanenin  tanıtımı ile  Arnavutluk’taki ayaklanmanın haberi verilmiş. Bağdat valiliğinden alınan Davut  Paşanın yeni vali tarafından nasıl tevkif edildiği de ayrıntılı olarak yazılmıştı. Ayrıca ticaret ve fiyat haberleri, din köşesi ile  dış haber olarakta Polonya’da çıkan ayaklanmadan bahsedilmiş.
1840 da Tercüman-ı Ahval gazetesi çıkmaya başlayınca Takvim-i Vakayi  daha ziyade resmi gazete olarak yayınına devam etti.
                                       
                          Beşiktaş’ın ismi nereden geliyor
Barbaros Hayrettin Akdeniz’e sefer çıkacağı zamanlarda gemilerinin gerekli hazırlığı  şimdiki Beşiktaş semtinin olduğu yerde yapılırdı.Eksiklerinin tamamlanıp gerekli ikmallerin yapılabilmesi için burada  belirli bir süre beklerlerdi.Fakat  gemilerinin halatlarının  bağlanacağı yeterli direk  olmaması  sürekli olarak sorun yaratıyordu.. Barbaros Hayrettin gemilerin kıyıya  rahatça bağlanabilmesi için   sahile beş büyük  taş direk yaptırır. Gemiler   zorunlu ihtiyaçlarını tamamlayana kadar   sahile bağlanmak için bu direkleri kullanırlardı.  O zamanlarda bu bölgeye  beş taş denirdi. Bu söylem zaman içinde de Beşiktaş’a dönüşmüştür.

                            Yeniçeri  ocağındaki  ilk kuralsızlık
Osmanlı Döneminin en seçkin askerleri olan Yeniçerililer ilk olarak padişah III.Murat devrinde yozlaşmaya başladılar. Bu zamana kadar  Yeniçeri ocağı küçük yaşta içerisine aldığı akıllı hristiyan çocuklarını askeri disiplin altında yetiştiriyor  ve seçkin birer asker yaptıktan sonra ordu içerisine veriliyordu. III.Murat ‘ın padişahlığına   kadar  teşkilatın içerisine dışarıdan hiç kimse alınmadı. Bu devrinde büyük bir sünnet eğlencesi  yapıldı. Bu düğünde hokkabazlar halkı çok eğlendirdiler. Padişah bunları  huzuruna çağırır.’ Benden ne istersiniz  ‘ diye sorar. Hokkabazlar ‘Asker olmak isteriz ‘ derler. Padişahta bunların yeniçeri ocağına alınmalarını ister.Yeniçeri ocağının komutanı  olan Ferhat Paşa bu karara şiddetle karşı çıkar.Padişaha yolladıkları mazbatada ‘ ocağın özel yetişmiş askerlerden oluştuğunu ve bu askerlerin çocukluklarından beri bu ortamda bulunduklarını dışarıdan gelecek kişilerin faydalı olamayacaklarını ‘yazar. Padişah alınmalarına israr edince Ferhat Paşa istifa etmek zorunda kalır. Bunun yerine gelen yetkili ilk iş olarak bunları yeniçeri ocağına kabul eder.İlk yozlaşma bu şekilde başlar. Yeniçerilerin aldığı maaş çok yüksek olduğundan herkes buraya katılmanın bir yolunu aramaya başlar. Bu fırsatı yakalayan  pek çok kişi ocağa kaydolur.
                    
                   Padişahın ölümünden önceki ilginç olay
Padişah III. Mehmet bir gün saraya dönerken  bir deli derviş tarafından yolu kesilerek ‘ Padişahım tam 55 gün sonra çok mühim bir olay olacak .Bu duruma hazırlıksız olma.Şimdiden tetbirini al diye bağırır.’
Bundan  tam 55 gün sonra 1603 senesinin 21 aralık gecesi padişah Topkapı sarayındaki odasında ölü olarak bulunur. Bilinen bir hastalığı yoktu.Ölüm sebebi ise anlaşılamamıştı.

                      Sultan Ahmet’in yaşamındaki   14 ‘ler
İstanbuldaki ünlü Sultan Ahmet camisini yaptıran padişahın yaşamındaki 14 sayısı ilgi çekicidir. 14 yaşında tahta çıkan 1. Ahmet Osmanlı Devletinin 14. Padişahıdır. Kendisi 14 yıl saltanatta kalmış ve ateşli bir hastalık sonucunda  28 ( 14x2 ) yaşında vefat emiştir. 

                                                  Etek   öpmek
Genel olarak yüksek devlet memurları ve padişahların kendilerinden daha düşük seviyede bulunan kişilerden beklediği bir saygı kuralıydı.
Kosova savaşı sırasında Murat Hüdavendigar  el öpmek isteyen bir Sırplı tarafından hançerlenerek öldürülmesinden sonra   Osmanlı padişahları el öptürmek yerine kaftanlarına dokundururlardı. Bu zaman içerinde halk arasında etek öptürmek şeklinde söylenmeye başlandı.
Nasıl uygulandığına gelince. Büyük sayılan kişinin huzuruna gelince  eğildikten sonra elini eteğine götürür gibi uzatıldıktan sonra başa götürülmesidir. Gerçekte bir öpme olayı yoktur. Bazı kişiler bunu abartılı olarak iki elleriyle birden yaparlardı.
                                       1700 lü yıllarda İzmir
1700-1702 yılları arasında çıktığı seyahat sırasında Anadolu’yu baştan başa gezmiş olan Fransız  botanik bilgini Tournefort  yanındaki ressama  çok beğendiği İzmir’in bir resmini yaptırdıktan sonra  hatıra defterine şunları yazmıştı ‘ Manisa’dan sonra İzmir’e geldik. İzmir doğuda görülebilecek olan  limanların en güzeli. Dünyanın en büyük donanmasını alacak kadar büyük bir körfezin sahilinde kurulmuş.Şehrin sokakları düzgün.Evleri güzel ve sağlam.Kısaca gördüğüm  şehirlerinin hepsinden daha güzel.Francs Caddesi İzmir’in en güzel yeri. Dünyanın en iyi mağazalarının burada olduğunu söylebilirim. Zaten limanın mükemmelliği burasını bir ticaret merkezi haline getiriyor. Şehirde on beş bin kişi yaşıyor. Cami sayısını ise dokuz olarak saydım diyerek İzmir  hakkındaki görüşlerini bu şekilde özetler.

                                     Saltanat   ailesi   kuralları
Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında özellikle şehzadeler arasında  disiplinsizlik baş göstermiş etraftan çok şikayet gelmeye başlamıştı. Bunun üzerine sarayda yaşayanların uyulması gerekli olan kurallar adında bir  yönetmelik çıkartılmıştı. Buna göre;
Saray mensupları sadece kırmızı renkli fes giyecekler .Fes başa düzgün yerleştirilip  daima  dik  durması sağlanacak.
Saltanat ailesinden olanlar kaç yaşında olurlarsa olsunlar padişahın izni olmadan  evlenemezler.
 Saltanat ailesinden olanlar  padişahtan izin almadan İstanbul dışına çıkamayacaklar.
Mevki ve haysiyetlerine aykırı olan her türlü davranış ve konuşmalardan çekineceklerdir.
Millet ve hükümet  hakkında olumsuz bir söz söylemeyecekler .Parti çalışmalarına katılmayacaklar.
Arkadaşlarını dikkatli seçecekler. Uygunsuz kişilerle bir arada bulunmaktan  çekineceklerdir.
Saltanat  ailesinden olanlar bu kurallara uymadıkları taktirde, padişah tarafından verilecek cezayı baştan kabul etmiş olacaklardı. Bu cezalar  ikaz ve kınama olabildiği gibi saraydan uzaklaştırma da veya belirli süre dışarı çıkmama şeklinde olabilmektedir.
Şehzadeler Türkçe ve Arapçayı  çok kavradıktan başka bir  yabancı dili de çok iyi öğrenmelidir. Bunları  öğrenmek  için kendisine verilecek eğitime gerekli önemi vermek zorundadır.
                                    Gerçek  çıkan  rüyalar
- Amerika Birleşik Devleti başkanlarından olan Abraham Lincoln köleliği bitirmesiyle tanınır.Bir gece rüyasında bir şahıs tarafından tiyatroda öldürüldüğünü görür. Ertesi gün bu rüyayı tanıdıklarına anlatır.
Bu rüyadan kısa bir süre sonra aynen rüyasında gördüğü gibi öldürülür. Katil John Wilkes Booth  köleliği kaldırdığı için bu suikastı düzenlediğini söyler.
- Hüseyin Avni Paşa bir gece rüyasında burnunun kanadığını ve elindeki beyaz mendiliyle silince bunun bir bayrağa dönüştüğünü görür. Rüyasını yorumlayan tabirci kendisinin şehit olacağını söyler. Gerçektende kısa bir sürer sonra Sultan Abdülaziz’in tahtan indirilmesi sırasında sarayı  basan Çerkes Hasan  tarafından görevi başında şehit  edilir.
-  Zübeyde  hanım  rüyasında  bir ses duyar. Bu ‘ Oğlunu askeri okula gitmesine izin verirsen hep yüksekte kalacak ‘ der. İlk başlarda oğlu Mustafa Kemal’in askeri okula gitmesini istemeyen Zübeyde Hanım bu rüyadan sonra fikrini değiştirerek izin verir.

                                  Eski zamanda bir  tiyatro
İstanbul’un meşhur tiyatrolarından biriside Üsküdar’ın Çarşıboyu, Boyacı sokağındaydı. Bozuk kaldırımlı dar bir sokağa açılan kapısının önünde boru ve davul çalarak suratı çeşitli renklere boyalı birisi türlü şaklabanlıklar yaparak yoldan geçenleri içeri çekmeye çalışırdı.
Kapıdan girince 4-5 petrol lambasının aydınlattığı toprak bir avlu ve iple bölünmüş oturma yerleri  birinci,ikinci ve üçüncü mevki olarak ayrılmıştı. Birkaç tanede loca bulunurdu. Koltukları kullanılmış eşya satan dükkanlardan toplanmış gibiydi. Hani üstüne bastığınızda döşemeleri içine çökenlerden.Sahne tahtadan yapılmıştı. Ramazansa Teravih namazı bitmeden sahne açılmazdı. Gene tahtalarla ayrılmış bir bölümde sesi çoğu kez aktörlerden bile daha çok duyulan bir süflör bulunurdu.
Aktörlerin en sevilenleri olan Kel Hasan gündüzleri yoğurt satar akşamları tiyatroya gelirdi. Diğer sevilen aktörler olan  Kambur Mehmet ve Pervuz Hanım’ın okuma yazması bile olmadığı söylenirdi.
Kel Hasan ve Kambur Mehmet  tüm hareketleri  hatta her sözleri izleyenleri  güldürürdü. Söyledikleri tekerlemeler ertesi gün özellikle çocuklar arasında espiri konusu olur,yüzlerce kere tekrar edilirdi. Pervuz hanım eğlenceli kantolar söylerdi. Sesi pek iyi değildi ama izleyenler  onu dinlemekten büyük keyif alırlardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder