7 Ağustos 2014 Perşembe

DEFTERİMDEN İLGİNÇ TARİH NOTLARI - 9



                  Sarayda yapılan ilginç  kutlamalar
Tıraş töreni : Şehzadelerin ilk defa saç kestirecekleri zaman yapılan törendi.
Mevlit  töreni  : Adet olduğu üzere Hz. Muhammet’in doğduğu gün Balıkhane köşkünde okunan mevlit’i dinlemek için devlet büyükleriyle birlikte kalabalık bir halk topluluğunun buraya gitmesi törenidir.
Selamlık resmi : Padişahın Cuma namazı için camiye gitmesi bu isimle anılırdı.
Valide sultan merasimi :  Her tahta çıkan padişahın annesi oturmakta olduğu eski saraydan yeni saraya getirilirdi.Valide Sultan’ı sarayda önce saray  mensupları  sonra  padişah  karşılar  ve  tebrik ederdi.
Sadaret  töreni : Sadrazam göreve yeni başladığı zaman samur bir kürk giydirilerek sadrazamlık mühürünün verilmesi sırasında düzenlenen törendi.
Beşik töreni : Padişahın çocuğu olunca yaptırılan gümüş  beşik kalabalık eşliğinde harem kapısına kadar getirilip burada bir törenle kızlarağası’na teslim edilirdi.
Ulufe merasimi : Yeniçeri aylıkları üç ayda bir dağıtılırdı. Bu aylıkların dağıtılacağı zaman yapılan törene ulufe merasimi denilirdi.
                                   
                                        Bekaret  kemeri
Orta çağ’da Haçlı seferlerine katılan Avrupalı şövalyelerin eşlerine uyguladıkları çeşitli metallerden genelliklede demirden  yapılmış  özel bir kemerdi. Şövalyeler uzun bir zaman ülkelerinden ve eşlerinden ayrı kalacakları için eşlerine   bu bekaret   kemerleri taktırırlardı. Bunların  çok değişik şekilleri olmasına karşın bunu kullanan kadının başka biriyle ilişkiye girmesi mümkün değildi. Örnekleri Avrupa’da  çeşitli müzelerde sergilenen bu kemerlerin tek anahtarını şövalye alıp beraberinde götürürdü. Kendi anahtar olmadan kemer hiçbir şekilde açılmıyordu. Kemerler yeterince temizlenemediğinden bunlardan mikrop kapıp ölen pek çok kadın olmuştu. Ayrıca  zamanla pas tutup başka sorunlara da neden olurlardı.
                                      Dalkavuk  tarifesi  
Eski zamanlarda dalkavuk bu günkü anlamından farklı olarak kullanılırdı.O günlerde başka kimseleri eğlendirmeyi kendilerine meslek edinmiş kişilere dalkavuk denilirdi. Kabul edilmiş tarifelerine göre yaptıkları işin ücretlendirilmesi şu şekildeydi.
Dalkavuğun burnuna fiske vurmak……………… 20 para
Başına kabak vurmak ( her sefer için )………..   20 para
Yüzünü tokatlamak (her bir tokat için)………….   30 para
Oturduğu sedirden aşağı yuvarlamak………….  30 para
Yüzüne mürekkep sürmek………………………  37 para
Bir salkım üzümü sapıyla birlikte yedirmek…...   40 para 
Kafasına yumruk indirme ( her biri için )……….  40 para
Sakal boyama…………………………………….  60 para
Merdivenden  aşağıya  yuvarlama ……………. 180 para
Huysuz  bir ata bindirmek………………………  300 para  
Altına da bir not ilave edilerek ‘herhangi bir şaka sırasında dalkavuk ölürse cenaze masrafları bu  şakayı yapana aittir.’diye yazılmış.

                          
                            1 Nisan  şakaları nereden çıktı ?
Fransa ‘da 1560-1574 yılları arasında hüküm süren kral IX. Charles  hükümdarlığına kadar  yılbaşı nisanın birinci günü kutlanırdı.Yeni yıla girişte o zamanda şimdi olduğu gibi eğlenceler yapılırdı. IX. Charles yılbaşını 1 ocak tarihine alınınca eski yılbaşı olan 1 nisan şakacıktan verilen hediye ve  şakalarla anılması adet oldu. Diğer taraftan güneş, nisan ayında balık burcundan çıktığı için 1 nisan şakalarına ‘nisan balığı’da  denilir.    

                             Yapımı 66 sene süren cami
İstanbul’un  sembolü olan  eserlerden  Yeni Cami’nin  temelleri  Ağustos 1597 tarihinde  atıldı. Denize yakın olduğu için gece gündüz 8 ay boyunca temellerdeki  suların  boşaltılmasına  çalışıldı. İnşaatı devam ederken 1603  tarihinde padişah III. Mehmet ölünce camiyi yaptırmaya karar veren Valide Safiye Sultan’da  gücünü kaybetti.  Böyle oluncada    yapımına  ara verildi.  1660  yılında   yeniden başlayan inşaatı devam ederken  büyük bir yangın çıktı.  Hasbahçe’den Unkapanı’na kadar olan yerler bu yangında yanarken  cami de çok  zarar  gördü. Padişah IV. Mehmet’in annesi  Valide Turhan Sultan  cami ‘nin onarımını üstlenirken etrafında yanan evlerin arsalarını alarak alanını büyüttü. Caminin yapımı  1663 yılında tamamlandı. Böylece Sultan Ahmet Camii’nden önce  yapımına  başlanan  eser  Sultan Ahmet Camii’nden senelerce sonra tamamlanabildi. Cami inşaatını  Safiye Sultan  başlattı. Valide  Turhan Sultan   zamanında   bitirildi.Bu nedenle ilk zamanlarda  “Valide Sultan Camisi” olarak biliniyordu.   Valide sultanlar tarafından birçok yerde  yaptırılan camilerden ayrılması için bu camiye  “Yeni Valide Sultan Camisi” , zamanlada  yalnızca “Yeni   Cami” denildi.

                         Sultanahmet Meydan Savaşı
 Osmanlı Padişahı I. İbrahim’in lakabıyla Deli İbrahim dengesiz hareketleriyle  devlet yönetimini olumsuz etkilemiş,halkıda bezdirmişti. İbrahim’in  tahttan indirilip yerine küçük bir çocuk olan IV. Mehmet geçirildi.Devlet otoritesinin kaybolduğu bu günlerde İstanbul’a gelen Sipahiler ile Yeniçeriler arasında  24 – 28 Ekim 1648  tarihlerinde Ayasofya ile Sultanahmet Camii arasındaki Sultanahmet meydanında  büyük bir savaş çıktı.Çıkarları nedeniyle devletin iki askeri gücü birbirleriyle günlerce çarpıştı. Topkapı Sarayı’ndan 200-300m kadar uzakta yapılan savaşı sonuçta yeniçeriler kazandı. Fakat  bu olay iç ve dış itibarımızın azalmasına yol açtı.

                                 Cellat   Mezadı
Bir mahkum ölüm cezasına çarptırıldı mı bu cezayı infaz edecek olan cellat  mahkumun  elbiseleriyle  üzerinden çıkan herşeyin sahibi olurdu. Bu eşyalar  toplanır,  senede bir veya iki defa büyük bir mezat ile satılırdı. Buradan elde edilen gelir ise cellatlar arasında eşit olarak paylaştırılırdı. Buna ‘Cellat  mezadı ‘ denilirdi. Burada  kıymetli eşyalar sahipleri cellat elinde can verdiğinden ucuz fiyatlara satılırdı.Aslında  buradan hiç kimse birşey almak  istemez, halk arasında bu eşya ve giysilerin uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Bazı devlet büyükleri ve zengin kişiler  cellat’ın eline düşmeden önce üzerlerinde bulunan kıymetli eşya, kürk ve takılarını çıkartır etrafta bulunan kişilere vererek ‘Beni anar ruhuma bir fatiha okursunuz ‘  derlerdi.
              
                                       Cellat   Mezarlığı
Osmanlı döneminde idam edilen kişiyi mezarlığına kabul eden toplumumuz ücret karşılığı bu işi yapan cellatları kendi mezarlıklarına kabul etmek istemez.Bu konuda sürekli bir huzursuzluk yaşanması üzerine cellatlar için ayrı bir mezarlık yapılması kararlaştırıldı. İstanbul ‘da bu mezarlık için en uygun yerin Eyüp semti olduğu düşünülerek semtin  arka taraflarındaki küçük bir alan cellat mezarlığı olarak ayrıldı. Adet olmak üzere ölen cellat’ın adı mezar taşına yazılmadığından burada bulunan mezar taşlarının hepsi isimsizdi.Zaman içinde yeri  kaybolan bu mezarlığın günümüze sadece ismi ulaştı.

                              Kakum ve vaşak kürk giyme yasağı
Padişah III. Mustafa 23 Eylül 1760 yılında çıkarttığı bir fermanda ‘ Vaşak ve kakum ( gelinceğe benzer kürkü değerli bir hayvan ),kürk giymek vezirler, ulemalar  ve devlet ileri gelenlerine tanınmış bir ayrıcalıktır.Fakat    son zamanlarda zengin esnaf ile müsevi ve hristiyan vatandaşların      bu tür kürkler giydiği saptanmıştır.  Devlet protokoluna ait olan  kakum ve vaşak kürklerin bu tarihten itibaren halk tarafından  giyilmesi  yasaklanmıştır. Buna uymayanlar cezalandırılacaktır’ denmektedir.  

                                         Dişi  papa 
 855 tarihinde Papa seçilen IV .Leon aslında erkek olmayıp, bir İngiliz kadınıydı. Ancak bunu pek az kimse ,sadece özel hayatına giren erkekler bilirdi.Sonunda hamile kalıp birde çocuk doğurunca kadın olduğu anlaşılınca  kısa bir yargılanmadan sonra idam edildi.Bu tarihten sonra bu  yanlışlığa meydan vermemek için Papa seçilenlerin Saint Jean   Latran   kilisesinde altı açık bir iskemlede oturarak , erkek olduklarını
kendisini seçen kardinallere ispat etmesi gerekiyordu.   
     
                                  “ Aşı “ adlı saç modası
Lauzun Dukası 1774 yılında yazdığı  hatıralarında, çiçek aşısının yaygın olarak kullanılmaya başladığı yıllarda  kadınlar arasında  aşı adlı bir saç tuvaletinin moda olduğunu anlatır. Hanımlar arasında çok rağbet görüp hızla yayılan bu modada  saçlara yılan, tokmak,güneş  ve ağaç şekli veriliyordu. Buradaki yılan tıp bilimini, tokmak çiçek hastalığının bu aşı sayesinde yok edildiğini, güneş kralı,ağaç ise huzur ve güveni temsil etmekteydi.

                                    Mimar  Sinan’ın  eserleri
1480 yılında Kayseri’de doğan Sinan, 1529 yılında mimarbaşı tayin edildi. Yaklaşık 100 yıl süren yaşamı boyunca Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, II.Selim ve III.Murat devirlerinde baş mimar olarak görev yaptı. En önemli eserleri Süleymaniye ve Selimiye camileridir. Selimiye camisinin kubbesi Ayasofya’dan daha büyük ve  geniştir. Ayasofya ise bu günlere  onun yaptığı onarım ve güçlendirme çalışmaları sonucunda gelebildi. Yaşamı boyunca bunlardan başka 81 Cami, 50 Mescid, 55 Medrese,19 Türbe, 7 Okul,   3 Hastane, 7 Su kemeri, 8 Köprü,16 Kervansaray , 33 Saray,  6 Mahzen ve 22 Hamam yaptırmış ve aynı zamanda   İstanbul’u içme suyuna kavuşturmuştur.                            

                                Eski  İstanbul’da  berberler
Eski İstanbul’da berberler kahvelerin bir köşesinde kendilerine yer bulur mesleklerini burada icra ederlerdi.Berberler aynı zamanda sünnetçi ve dişçi oldukları gibi egzema gibi cilt  hastalıklarına da ilaçlar yapanlardı.   II. Sultan  Abdülhamid devrinde ise Avrupa berberlerine benzeyen o devir için modern sayılabilecek berber dükkanları açıldı. Yeni açılanlar kendilerini eskilerden ayırmak için berber yerine “Perukar” adını  kullanırlardı . Bunlar diğerlerine göre daha temiz ve   hijyenik yerlerdi.  Saç tıraşından sonra baş sitil altında yıkanırdı. Sitil berber dükkanlarında tavana asılmış, dibinde bir musluğu bulunan  orta büyüklükte bir maşrapa veya küp şeklinde bir su kabıdır. Baş yıkanırken altına bir leğen tutulurdu. Sitil berberin bulunduğu semte ve müşterilerine göre toprak ,bakır veya gümüşten olabiliyordu.. Berber çırağının bir görevi de ustası tıraş işlemiyle uğraşırken hasırdan yapılmış yelpazelerle sinek kovmaktı.  Berberlerin  tıraşa başlamadan ustura biledikleri kayışı  bellerine asmaları adettendi.
                                       Çocuk  haçlılar
İki asır süren ve bir milyondan fazla kişinin ölmesine neden olan haçlı seferleri tam anlamıyla bir kitle psikozu olarak kabul edilir. Bunun sonucu olsa gerek 1212 güney Fransa’da binlerce çocuk bir Haçlı seferi düzenlemeye karar vererek Etienne adlı bir çobanın idaresinde gemilere dolup yola çıktılar. Sefere çıktıkları iki gemi fırtınadan batınca içerisindekilerin hepsi öldü. Diğer beş gemi Mısır’a kadar varabildi.. Burada esir tüccarları bunları yakalayıp esir pazarlarında sattılar. 

                                       İlginç bir ceza
1078 yılındaki Almanya’da iç  savaşlar sırasında  Kral    IV. Heinrich ordusu Rudolf   Von  Renfelden’e yenilir. Bu arada kralın pek çok askeri  esir düşer. Rudolf yakaladığı kralın askerlerini hafifçe cezalandırmayı düşünür. Uzun süre düşünme sonucunda hepsini önce hadım edip  sonra serbest bırakır.          
                     
                               Şişmanları bilen sadrazam
Abdülhamid devri sadrazamlarından  ve  oldukça şişman bir yapıda olan  Ahmet  Vefik  Paşa Bursa valisi olarak görev yaptığı sıralarda şişman bir kişi iş isteği ile kendisine başvurur. Paşa hiçbir sebep yokken adama bağırır çağırdıktan sonra adamı kovalar.Yanındakiler neden böyle davrandığını sorunca ‘ Siz şişmanların ne kadar  tembel  olduklarını bilmezsiniz. Ama ben şişman olduğum için bilirim ‘ diyerek yanıtlar.

                                       Çırak  çıkartma
Tanzimat’tan  önceki devirlerde  uygulanırdı. Bir esnafın yanında çırak olarak işe başlayan çalışan  uygun bir süre geçtikten sonra ustasının da olur  vermesiyle bir sınava tabi tutulurdu.Aynı sanatı icra eden başka ustalarında hazır bulunduğu bu sınavda başarılı olması halinde zamanımızın  diploması yerine geçen peştamal kuşanırdı.Peştemal kuşanan çırak kalfa derecesine yükseldiğinden  aynı  sanatı icra edenlerin yer aldığı loncaya da  kaydı yapılırdı. O zamanlarda esnafların açtığı dükkan sayısı  sınırlıydı. Kalfa olan kişinin ustalık derecesine yükselebilmesi   bir dükkanın boşalmasına  bağlıydı. Bunun içinde aynı  sanatı yapan bir esnafın ölmesi veya işini bırakması gerekiyordu.Kalfa, bağlı bulunduğu   esnaf loncasından  izin alarak    ikinci defa peştamal kuşanır  ve  dükkan açma hakkını   elde ederdi. Ustalık peştemalı  kuşatma törenine esnaf arasında  ‘Çırak çıkartma’  denilirdi.

                             Zehirleyerek   öldürme  salgını
Fransa’da  XVII.yy’ da zehirleme adeta salgın halindeydi.Zehir yapma, satma, rakiplerini zehirleyerek ortadan kaldırma   saray asilzadeleri arasında olduğu kadar  halk arasında da   çok yaygındı.Bu durum herkeste gerginlik yarattığından kimse hayatından emin olamıyordu.Bunun üzerine 1680 yılında hükümet zehirleri analiz ettirmek için bir laboratuar kurdurdu. Başkalarını zehirleyerek öldürenlerin  Paris’teki Grev meydanında diri diri yakılacaklarını ilan etti. Zehirleme tutkusundan vaz geçemeyen pek çok kişiye ise  bu cezayı uygulandı. Cezanın caydırıcı etkisiyle bir müddet sonra zehirleme olayları tamamen önlenebildi.

                                          Üç  çeşit  insan
Yedinci   Abbasi Halifesi  Memün  dünyada üç  çeşit  insan  olduğundan bahseder. Bir kısmı gıda gibidir. Yani her yerde ve her zaman gereklidir. Diğer bir grup deva gibidir. Yerine göre çok lüzumludur. Üçüncü kısım ise bela gibidir. Her  zaman ve her yerde bunlardan uzak durmak gerekir.

                                         İmparatora  hediye
XVII.yy da Batı memleketlerinde  yüksek dereceli devlet memurları hatta hükümdarlar  alenen hediye kabul ederler,üstelik bunun verilmesini özellikle isterlerdi. Bu tarihlerde Frankfurt   belediye meclisine  imparatorun özel kalemi  tarafından gönderilen bir yazıda imparatora daha çok ve daha kıymetli hediyeler yollanmasını istemişti. Her zaman daha fazla hediyeler sunan Nürenberg  şehrinin imparator tarafından  diğer şehirlere göre daha  çok önem verildiği bilinmekteydi.

                                Halifenin   yaşamındaki   sekizler 
Bazı  sayılar  kişilerin yaşamında garip rastlantılara neden olur. Abbasi Halifelerinden olan Mutasım Billah’ın yaşantısında sekiz sayısının ayrı bir önemi vardı. Kendisi sekizinci Abbasi halifesi olup sekiz yıl bu görevde kalmıştır.48 yaşında ölmüş ve arkasında sekiz erkek sekiz kız çocuğu bırakmıştır. Mirası  sekiz  bin köle,  sekiz  milyon dinar ve sekiz milyon dirhemdi.
                          Cumhuriyet   tarihimizin  ilk  fakültesi
Ankara Hukuk Fakültesi Cumhuriyet Türkiye’sin de açılan ilk fakültedir.1921 yılında Kastamonu milletvekili Abdülkadir Kemali Bey bir hukuk fakültesi açılmasını önerdiyse de ödenek yokluğundan bu gerçekleşemedi. 1925 yılına gelindiğinde Mahmut  Esat Bozkurt  yoğun çabalar  sonucunda adalet bakanlığı bütçesine gerekli ödeneği  koydurup Ankara Hukuk Fakültesini açtırmayı  başardı. Fakültenin açılış  konuşmasını  yapan  Mustafa Kemal Atatürk ‘ Yeni bir hukuk nesli  oluşturarak  eski hukuki düşüncelerini  ortadan kaldırıp modern  zihniyete sahip kişilerin yetişeceği  bu fakülteyi açmaktan gurur duyuyorum ’ demişti. 
                               Galatasaray  lisesinin  açılışı
II.Bayezid tarafından 1500 lü yıllarda bir cami ve her biri 200 kişi alacak üç koğuş, bir subay dairesi ve bir mutfaktan ibaret olarak yaptırılan ‘Galatasaray Sarayı’ süvari ocaklarına ve Topkapı sarayı hizmetlerine verilecek gençlerin yetiştirildiği bir okul niteliğindeydi. Uzun yıllarda bu işlevini devam ettirmişti. Sultan Abdülaziz  zamanında ise dönemin sadrazamı Ali paşa’nın tavsiye ve gayretleriyle burada batı metotlarıyla öğretim yapılacağı Galatasaray Sultanisi adlı lise seviyesinde bir Türk okulu kurulmuştu. Bir süre sonra tamamen yanan bu binanın yerine şimdiki okul binası yaptırılarak öğretime günümüze kadar devam edilmiştir.

                                    İlginç   ikram  
Kral   Sigismund 1414 yılında yanında yüz atlı ile Bern şehrini ziyarete gider. Dönemin belediye meclisi de   konukseverlik göstergesi olarak genel ev kadınlarının bu yeni gelen misafirlere iyi davranmalarını ve ücret almamalarını bildirir. Kadınların ücreti belediye bütçesinde karşılanacaktı. Kral Sigismund bu ilgiden çok memnun kalıp  imparator olduğu zaman şehri bir kere daha ziyaret eder.Bu sefer  yanındakilerle birlikte ilk iş  olarak geneleve gider.Masraflar  aynı şekilde  belediye meclisince ödenir. 1435 yılında Viyana’yı ziyaret ettiği zaman yine şehrin genel evine uğramayı ihmal etmez. Oraya gideceğini düşünen Viyana şehir meclisi ,imparatora hoş görünmek için genel evi baştan aşağı yenileyip  çalışan  kadınlara da  kadife elbiseler dağıtmıştı.
                                             Aptallık vergisi   
Prusya kralı Büyük Frederik’e yakınlarından birisi  ‘ herkesin aklı derecesinde vergi  vereceğini ilan edelim. Hiç kimse aptallığı kabul etmeyeceği için  halk bol miktarda vergi vermekten çekinmez. Hatta birbirleriyle bu konuda yarışırlar ‘ diye akıl verir. Biraz düşünen Frederik ‘ Bunu düşündüğünüze çok memnun oldum.  Bundan sonra sizi bütün vergilerden muaf ettim ‘ diyerek güzel bir yanıt verir.
                                          36 padişah 14 isim    
   Osmanlı  padişahları  arasında  Osman adlı üç, Orhan bir, Murat  beş, Bayezid  adlı iki, Selim üç, Mehmet altı, Süleyman iki, Ahmet üç,Mustafa dört, Mahmut  ve Abdülhamit ikişer, İbrahim,Abdülmecit ve Abdülaziz adlı birer kişi saltanat sürdü.
                                          Encümen-i  Ülfet  
1871 yılında İstanbul Çemberlitaş’ta semtinde  Osmanlı döneminde ilk açılan lokaldir.  Üyeler lokalde toplanır,sohbet edip kağıt oyunları oynarlardı.Şehrin tanımış kişileri buraya devam ediyor hatta devlet adamları yabancı misafirlerini burada ağırlarlardı.Bu lokal Mahmut Nedim Paşa’nın ikinci sadrazamlığı zamanında 1875  yılında kumar oynatıldığı bahanesiyle kapatıldı.Bunun üzerine Beyoğlu’nda  Cercle d’Orient  adlı kulüp açıldı.

                        Cumhuriyetçilerinin İstanbul gösterisi
Fransa’da  cumhuriyet ilan edildikten sonra İstanbul’da bulunan Fransızlar yakalarına  cumhuriyetin simgesi olan ve bayraklarını temsil eden üç renkli kokartı takıp gezmeye başlarlar. Avrupa devletleri  için o  günlerde cumhuriyet kavramı gündemde bile değildi.Bundan dolayı başta Rusya olmak üzere bir çok yabancı ülke elçileri  saraya başvurup bunun önlenmesini istediler.Fakat dış işlerinin yayınladığı bildiride ‘ne isterlerse takarlar ve giyerler bunu neden yaptıklarını sormak devletin görevi değildir’ diye yanıt verir.

                                   Reji  (yabancı  tekel ) şirketi
Türkiye’de ilk sigara fabrikasının imtiyazı 1884 yılında Osmanlı Bankası aracılığı ile bir Fransız şirketine verilmişti. İmtiyaz süresi 30 yıldı. Trablusgarp savaşı sırasında bu süre sona erdi. Fakat  devlet  büyük bir para sıkıntısı içerisindeydi. Reji denen bu şirketten % 6 faizle on milyon lira borç alınır. Buna karşılıkta imtiyaz süresi on beş yıl daha uzatılır. Reji şirketi Osmanlı devletini sömüren şirketlerden birisiydi. 30 yıl içerisinde çoğu kar olmak üzere 68 milyon altın lira hasılat  yaptı. Bu sömürge mekanizması cumhuriyet  idaresi gelmesiyle tarihe karıştı.

                






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder