10 Ağustos 2014 Pazar

KLAZOMENAİ

İon uygarlığının en önemli liman kentlerinden birisi olan Klazomenai, Urla İlçemizin İskele mahallesi yakınlarında yer alır. Kuruluş tarihinin İÖ 1000 yılına kadar uzandığı bilinmektedir. Şehir   yaklaşık olarak 2 km çapında bir alanına sahipti. Kentin büyük kısmı şimdiki Urla İskele bölgesinin yerleşim alanının altında şehri çeviren surlar ile tiyatrosu ise denizin içinde kalmış.. Bu ünlü kentten  günümüze ulaşabilen çok az eser var. Urla Devlet Hastanesi yakınlarındaki Limantepe höyüğü ile bunun hemen yanındaki seramik atölyesini gün ışığına çıkarma çalışmaları 1981 yılından beri süregelmekte. Kentin bir fay hattı üzerinde bulunduğu bilindiğinden  bir deprem sonucunda  yer  altında kaldığı düşünülmektedir.
Şehrin nüfusunun fazla olmamasına karşın mutlu ve zengin bir yaşamları vardı. Bölgeye özgü kaliteli  kil kaynaklarını kullanarak  üretilen amphora , seramik ve  toprak lahitler çok tanınmıştı. Seramiklere  siyah boya ile yapılan keçi motifi  şehrin bir simgesi olarak kabul edilir. Bu bölgede yetişen zeytinlerden elde edilen zeytinyağının ihracatına dayanan ticari faaliyetlerde çok gelişmişti.
Şehir  İÖ 600’da  Lidya saldırısına uğrar. İÖ 499  yılında ise bu bölgenin tamamının Pers orduları tarafından işgal edildiğini görmekteyiz. İşgale karşı Klazomenai’de diğer İon kentleriyle birlikte isyan hareketi başlar. Bu isyanın kısa bir sürede bastırılmasından  sonra Perslerin Ilımlı politikaları da sonlanır.  Şehir sakinleri gittikçe sertleşen baskılardan bunalıp,belkide  korktukları için   ana karadaki topraklarını bırakarak Karantina Adasına  sığınıp  yaşamlarına burada devam ederler. Büyük İskender’in   Tüm Anadolu’da Pers egemenliğine son vermesinden sonra Klazomenai’de barış ve huzur dönemi gelir. Bu yıllarda Karantina adası bir yolla ana karaya bağlanır. Ticaret hayatı özellikle zeytinyağı ticareti ile yeniden eski günlerine döner
Büyük İskender’in bu bölgeye gelmesiyle hızla gelişen   Klazomenai, tiyatrosu,surları vede sosyal hayatında kazandığı canlıllıkla yepyeni bir kent olur.Roma İmparatorluğu  döneminde de şehirdeki  hareketlilik ve refah sürer.  Şehir İS 5.yy da muhtemelen bir deprem ile yıkılarak bir kısmı su bir kısmı da toprak altında kalarak kaybolup gitmiştir.
Karantina adası ile şehri birleştiren eski antik yol günümüzde yer yer belli. 

Adanın kuzey ucunda bulunduğu bilinen tiyatro ise tamamen kaybolduğundan bu bölge toprak bir yamaç şeklinde izlenmekte. Adanın kıyısı boyunca mevcut olduğu bilinen antik liman ve rıhtım denizin içinde      kaldığı için ancak su altı araştırmaları sırasında az çok görülebilir. İskeledeki pazaryerinin yan tarafında bulunan ve başka bir yazımda ayrıntılı olarak bahsettiğim zeytinyağı işliği antik şehirden günümüze ulaşan en önemli bulgudur.
Limantepe’de devam eden kazılar, deniz seviyesinin o yıllarda yaklaşık 8 metre aşağıda olduğunu göstermekte. Bu bölgedeki tarih öncesi çağlardan kaldığı düşünülen çeşitli kalıntıları gün ışığına çıkarmak için yapılan arkeolojik çalışmalar hızla devam ediyor. Çok fazla ayakta kalmış eser  olmamasına karşın Neolitik ve İlk Tunç devrine ait  bilgi edinmemizi sağlayan  buluntuları  her zaman ilgi görmüştür.
Kazılar sırasında çıkartılan  eserler  İzmir Arkeoloji Müzesinde görülebilir.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder